"Masumiyet Müzesi"
"Gerçek müzeler, Zamanın Mekana dönüştüğü yerlerdir." diyor Orhan Pamuk anlayacağınız üzre müzeler hakkında. Aslında bunu diyen "Kemal Basmacı" ancak Kemal'in içinde bir "ben" var o ben ise Orhan Pamuktan başkası değil. Yani bu görüşte ona aittir. Tam 6 günde okuduğum bir kitap oldu Masumiyet Müzesi. 500 küsür sayfalık bir serüven olduğunu ve daha ilk anlarından itibaren, kendine bağlayarak, bıraktırmadan 6 günde bitirmeme ve bunu önemli bir sınav haftasının başlarında, yoğun bir sınav programıma rağmen yapmama sebep olan şey tabikide "Kemal ve Füsun" aşkı.
Önceleri bir insan nasıl bir geceye bir kitap, hatta bir haftaya bir kitap sığdırır diye düşünür ve bunları yapmanın çok zor veya, çok boş vakit gerektiren bir iş olduğunu düşünürdüm. Ancak kısa sürede bu kitabı bitirince anladım ki, bir kitaba başlarken aslında bir yazarın hayallerini öğrenmek, görmek, yaşamak veya hayal etmek için okumuyorsunuz. Çünkü her roman aslında hepimizden parçalar taşıyor ve bu parçaları görmek bizi o romana daha da bağlıyor. Sonucunda sayfası kaç olursa olsun, kalınlığı ne olursa olsun, romanın anlamı artarken, sayfaları hızla azalmaya başlıyor. İşte ben bu romanda tam olarak bunu buldum. Sanki Kemal Bey değil bu olayların benzerleri benim başıma gelmiş gibi merakla okudum. Açık konuşmak gerekirse hayalide olsa Füsun-Kemal aşkı üzerimde Leyla ile Mecnun aşkından daha çok iz ve aitlik hissi bıraktı. Kitabı bıraktığım şiddetli bir müzeyi görme baskısını üzerimde uyandırdı. Fakat müze ile ilgili blog'u daha sonra yazmayı daha uygun gördüm. Çünkü benim nezdim de müze ayrı bir konu başlığı olmayı hak edecek saygınlıkta.
Benim roman hakkında ki fikirlerim sabaha kadar yazmakla bitmez. İşlenişinden kurgulanışına, zaman-mekan ilişkisinden karakter ağırlığına kadar her anlamda güzel ve başarılı bir iş başarmış bence Orhan Pamuk (her zaman ki gibi). Kitabı yazması yaklaşık 6 yıl sürmüş. Oldukça sabırlı ve dikkatli davranarak hem kitabı yazmış hem de müzeyi oluşturmuş. Tabi müze kitaptan biraz daha geç açılıyor fakat, kitap yazmak ve bunun üzerine müze kurmak çokta basit birşey olmasa gerek. Roman belli yerlerde göz dahi kırpmadan kendini takip ettirecek kadar sizi sürükleyebildiği gibi ayrıntılarla sizi sıkarak boğduğu yerlerde oluyor. Fakat Orhan Pamuk'un hemen hemen her kitabında tattığımız ayrıntıya girme olayına alışsak iyi ederiz. Çünkü bu kitapta sıkça yapmış. Özellikle 8 yıl süren akşam yemeği bölümleri biraz can sıkıcı olabiliyor.
Roman genel hatlarıyla 1975 ve yayımının bittiği tarihler arasında geçen olaylar serisini anlatıyor. Ana karakterlerimiz Kemal ve Füsun da olsa bu kitapta da bolca karakter mevcut. Orhan Pamuk neredeyse her yan karakteri sabırla tek tek işlemiş ve bize kim oldukları anlatmış. Öyle ki, kitabın sonunda bir de karakter dizini var. Hangi karakterden, hangi sayfalarda kaç kere bahsedilmiş hepsini tek tek görebiliriz. Kitap 1975 ve sonrası yılların Nişantaşı, Çukurcuma gibi İstanbul'un özel mahallelerin de sıklıkla geçiyor. O dönemin sosyete anlayışına özellikle ışık tutuyor ve karakterler hayali olsa da bize sosyete alemi hakkında doğru olduğunu anlayabildiğimiz birçok bilgi veriyor. Kitabın ana konusunda da çok değinmeden ve sizlerin hevesini öldürmeden kısa bahsetmek istiyorum. Füsuna deli gibi aşık olan Kemal, Füsuna veya çevresine ait her eşyayı alıyor (Kemal çalmak kelimesini kullanmayı pek tercih etmiyor). Bunlar Füsun'un giydiği terlikten, içtiği 4213 adet sigara izmaritine kadar aklınıza gelebilecek her şeyi kapsıyor. Sadece Füsuna ait olmayan eşyalar da var tabi. Mesela Füsunların evinde, televizyonun üstündeki köpek bibloları veya evde ki tokalar, terlik veya makyaj malzemeleri. Hepsini birşeyleri hatırlattığı için alıyor genele. Bazen Füsunlarda yediği bir akşam yemeği, bazense Füsunun o eşyaya ellemesi okşaması, almasına sebep oluyor. Bunları "Merhamet Apartmanı" adında bir dairede günü geldiğinde acısı dindirmek için (bir nevi panzehiri) kullanmak amacıyla saklıyor. Yıllar sonra, bir çoğu Füsuna ait olan bu eşyaların sayısı o kadar artıyor ki, Kemal Beyimiz, Füsunun evinde kitabımızın ismini aldığı "Masumiyet Müzesi"'ni açıyor. Kitabın sonuna birde bilet ekleniyor. Bu bilet sayesinde kitabı okuduktan sonra bir seferlik girişiniz ücretsiz hale geliyor. Kitabın sonuna bir de, müzeyi arayanların rahat bulması adına harita konulmuş ki bence bu harita, olayı daha çekici hale getirmiş. Müzede bir insanın aşkı uğruna neler yaptığını veya düşündüğü net biçimde görebiliyoruz. Ama kitabı okuyunca, aşk yüzünden ne acı-tatlı şeylerin yaşandığı da gözler önüne seriliyor. Müzede herşey iyi bir şekilde, romana uygun olarak ayarlanmış. Eşyalarında ne anısı oluduğu bilgisi yer alıyor. Şahsen herkese bu kitabı okumalarını tavsiye ediyor, ve mutlaka okuduktan sonra müzeyi gezmelerini bildiriyorum.
Kitapla ilgili son olarak iyi-kötü eleştiri yapma gereği duydum. Bu yüzden kitapla ilgili düşüncelerimi yer geldiğinde sert, yeri geldiğinde doğru bir dille sizlere de söyleyeceğim.
Bence kitap çok iyi bir hikayeye sahip. Böyle bir hikaye Orhan Pamuk'un elinde yoğurulması, biz okuyucular için iyi bir şans. Anlatım güzel ve akıcı. Kitap sayesinde, İstabul'un o dönem ki şartlarını, aile hayatını, sosyete sınıfını ve daha bir çok olayı, o yıllarda yaşamış gözüyle inceleyebiliyoruz. Kötü yanlarına gelirsek, Orhan Pamuk sık sık ayrıntılara girerek ve uzun tutarak okuyucuyu biraz sıkmış. Sayfa sayısı da bu yüzden çok olması muhtemel. Bence olayın akıcı tarafları veya hikayeye bağlı yönleri, sayfaları en fazla 350-400 sayfa civarı olurdu. Ayrıntılarla 100-150 sayfalık bir fazladan tur atıyorsunuz. Özellikle Kemal Bey'in, Füsunların evinde geçirdiği 8 yıl çok detaylı anlatılmış. Tabi her eşyanın hikayesinin bilinmesinin gerektiği bir kitapta bunları yapmak da kaçınılmaz olabiliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder