Büyük Marmara Depremi
Birincisi, Marmara Depremi diyoruz bu depreme, çünkü depremin gerçekleşmesi beklenen fay hattı, İstanbul da ki Prens Adalarının yaklaşık 10 kilometre güneyinde. Yani İstanbul'un hemen dibinde. Marmara denizinde olduğu için de, olası veya büyük "Marmara Depremi" adını almış. Depreme, jeolojiye, kıta hareketleri ve plakalara girmeden önce, fay hattımızın olduğu bölgeyi, bilhassa İstanbul ve Marmara denizinin oluşumu hakkında bilgi vermeyi daha uygun buluyorum. Çünkü depremin neden-sonuçlarını bulmak için önce etrafında ne var ne yok, jeolojik zamanlarda ne yaşanmış ve neler oluşmuş bilmemiz gerekli.
Marmara denizi ve İstanbul boğazının oluşumu genel olarak benzer sebeplere dayanıyor diyebiliriz. Öncelikle Marmara denizinin oluşumunda bahsetmekte fayda var. Normal şartlarda bundan 20 milyon yıl kadar önce (Miyosen Çağ) Macaristan dolaylarından, Hazar denizine kadar deniz var. Buna biz "Tetis" denizi diyorum. Tektonik faaliyetlerle Alplerden (İsviçre), Himalayalara kadar (Hindistan,Çin,Nepal) olan bölge yükselerek bugünkü Anadolu ve çevresini oluşturuyor. Cebelitarık boğazının açılmasıyla bugünkü haliye Akdeniz oluşuyor. Git gide su yükseliyor, ama Marmaraya dolacak kadar değil. Çünkü Marmara bugünkü gibi iki yanı da açık bir deniz değil. O zamanlar sadece bir göl. Bugünkü Çanakkale boğazı, Akdeniz-Marmara arasın bağlantı oluşturan bir akarsu iken, önce buzul çağının bitmesi, akabinde cebelitarık boğazının kırılarak, sırasıyla Akdenizin daha sonra ise Marmara suyla doluyor ve Karadenizle birleşerek bugünkü haline geliyor. Denizaltında Marmara ve deprem ile ilgili bizi doğrudan ilgilendiren Çınarcık Çukuru / Marmara çukuru ve oluşumuna da yazımızın devamında önemiyle paralel olarak ayrı başlık altında inceleyeceğiz. Şimdi sıra İstanbul boğazının oluşumunda;
Aslında İstanbul boğazı bir tatlı su akarsuyu. İstanbul arazi olarak Karadeniz'den alçak, Marmara'dan ise yüksek. Buda suyun ilk olarak Marmara da birikmesi demek. Yani İstanbul boğazı bugünkü halini alana dek, Karadeniz sadece bir tatlı su gölü. Boğazın oluşumuyla ilgili birçok görüş ve araştırma olsa da en güvenilir olanı Amerikalı araştırmacı Robert Ballard'ın araştırmaları. 2001 yılında Türkiye'ye gelerek araştırmalar yapmış ve bulguları dünya da yankı uyandırmış. Ballard'a göre İstanbul boğazı ve çevresi verimli tarım arazileri ile dolu. Demin bahsettiğimiz Karadeniz, Marmara arasında ki engel nedeniyle boğaz yalnızca bir göl. Bahsettiğimiz yıllar çok eski çağlar değil. Henüz milattan önce yirmi binli yıllar, on sekiz binli yıllar gibi jeolojik olarak çok erken çağlar. O dönemler de İstanbul da ve boğazın çevresinde yaşam olduğu kesin çünkü verimli arazilerin ekilip biçilmesi söz konusu. Zaten İstanbul'a bilinen ilk yerleşim milattan önce 400 bin yıl öncesine dayandığı ortaya konmuş. Asıl yerleşimler kesin olarak bilinmese de milattan önce sekiz binli yıllar da (cilalı taş devri) Yenikapı civarında olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmalar Marmaray kazıları esnasında bulunmuştur. Anadolu yakasında ise ilk yerleşim emareleri milattan önce 5000'li yıllara ait olup, Fikirtepe, Pendik ilçelerinde bulunmuştur diye biliyorduk fakat son yapılan Marmaray kazılarında "Pendik Höyüğü" olarak adlandırılan ve tarihi yaklaşık 8400 yıl kadar öncelere giden eserler bulunmuştur. Bugun tren rayları ve sahil arasında kalan bölgelerde, tüm Anadolu yakası hattında, özellikle Pendik'te, birçok yakın ve uzak geçmişe ait tarihi eser bulunmaktadır. Coğrafi konumuzdan çok uzaklaşmadan geriye dönmek ve oluşumu bitirmek istiyorum. İstanbul boğazı dolmadan önce Karadeniz ve Marmara arasında set görevi görüyordu dedik. Boğazın bugünkü topografyasını çizecek olursak, sulardan arındırılmış hali ile, Çengelköy ve Aranavutköy arasıda ki denizaltı tepesi en yüksek yer olacağından, o günlerde set görevi gören yerinde orası olmasınjı tahmin etmek zor değil. Fakat son buzul çağının sona ermesiyle (M.ö. 20000-18000) eriyen buzullar dünyanın genelinde su seviyesini arttırmış, İstanbul da bundan fazlasıyla nasiplenmiş. Tektonik faaliyetler ve buzulların erimesiyle Marmara-Karadeniz birleşerek İstanbul boğazını oluşturmuş.
İstanbul, Marmara ve çevresi'nin oluşumuyla, tarihiyle ve yapısıyla ilgili daha çok bilgi verebilirim, fakat coğrafi konumuzdan sapmadan depreme odaklanmayı ve bizi bekleyen tehlikelere odaklanmayı daha uygun olur diye düşünüyorum.
Oluşumlardan bahsettik, fakat deprem konumuza girmezden önce, bu konu için hayati önem taşıyan ve aslında depremi oluşturan şeylerden bahsetmek istiyorum. Daha sonrasında ise İstanbul da gerçekleşmiş ve bildiğimiz depremleri anlatacağız. Bunların etkilerinden ve yarattığı kalıcı izleri anlatacağız.
Esasen Anadolu'muz, Alp-Himalaya deprem kuşağının üzerinde yer almakta olup, bu kuşak dünyada en çok tektonik faaliyetlerin gerçekleştiği kuşak. Yani doğal olarak deprem hayatımızın parçası. Bu kuşağın bizde kalan parçasına, Kuzey Anadolu Fay Hattı adını veriyoruz. Bu fay hattı, Anadolu'nun en doğusundan en batısına kadar, takip etmekte olup, sürekli ve periyodik olarak deprem yaratmaktadır. Kuzey Anadolu fay hattı, Van gölünün doğusundan başlayarak, Anadolu'nun kuzeyine, oradan da Marmaraya açılıyor. Marmaradan sonra diğer fay hatları ile birleşerek önce Yunanistan'a, oradan da Balkanların Batı kıyılarını dolaşarak Alplere, Alp dağlarına ulaşıyor. Diğer tarafı ise, sınırlarımızı geçtikten sonra, İran'ın güney ve güney doğu kıyılarını takip ederek önce Himalaya dağlarına, buradan da hep beraber levha hareketleriyle Endonezya gibi Uzak Asya ve beraberinde ki bölgelerin fay hatlarını oluşturuyor. Türkiye'de ki bizi ilgilendiren parçası olan Kuzey Anadolu fay hattı, Van'dan başlayarak, Bingöl-Muş üzeriden Anadoluya açılıyor. Burada iki parçaya bölünüyor, bir parçası Bingöl, Elazığ ve Malatya yolunu izleyerek, Maraş açıklarından Hataya uzanıyor. Diğer tarafı ise, Tunceli, Erzincan üzerinden Anaoluya açılıyor, giriş yapıyor ve Suşehri, Koyulhisar, gibi Sivasın kuzeyinden geçerek ilerlemeye devam ediyor. Reşadiye ilçesi ile Tokat'a giriş yapıyor ve devamında, Niksar, Erbaa üzerinden Amasya'ya, akabinde Samsun'a çıkıyor ve hatta bu bölgeden başlayarak -Samsun-, Reşadiye'nin Doğu yakasına kadar devam eden Canik sıra dağlarını oluşturuyor. Bu dağlar kelkit vadisi'nin en alçak peneplen araziye sahip dağları olmasıyla biliniyor. Samsuna çıkan "KAFH" (Kuzey Anadolu Fay Hattı), Çankırı'ya geçiyor ve buradan Bolu, Düzce, Sakarya üzerinden Kocaeli-Bursa ayrımına ulaşıyor. Buradan ikiye üçe ayrılan hattın bir kolu İzmit körfez, Gölcük üzerinden Marmara'ya çıkıyor, diğer kollarından biri Bursa'ya giriyor, diğer kolu ise Bursa-Balıkesir-Çanakkale üzerinden Egeye çıkıyor. Diğer ayrılan kollarıyla burada birleşerek Yunanistan üzerinden Alplere kadar devam ediyorlar. Burada bizi ilgilendiren ana kısım, İzmit körfezi ve Orta Marmara çukuru arasında ki bölge. Aslında bu fay hattının her bölgesinde, geçtiği yerde her nokta da depremler periyodik olarak görülmekte. Türkiye henüz genç oluşumlu bir coğrafya olduğu için ve gelişimini tamamlamadığı için levha hareketleri hayatımızın bir parçası. Periyodik olarak gerçeleşen bu depremleri Doğu-Batı yönlü olarak incelersek beklenen depremi daha iyi anlarız diye düşünüyorum.
Doğudan Batıya gerçekleşen periyodik depremlerin öncelikli sebebi levha hareketleri. Anadolu levhasını, Suriye,Irak tarafından sürekli yukarı doğru iten Arabistan levhası mevcut. Ayrıca Avrasya ve Afrika levhaları da Anadoluyu sürekli sıkıştırmakta. Özellikle Arabistan levhası, bizi yılda en az 3 cm civarı saat yönünün tersine doğru itmekte. İşte Kuzey Anadolu fay hattını oluşturan kuvvet de bu diyebiliriz. Biriken basınç, fay hareketleri de bundan kaynaklanıyor. Yılda 3 cm civarı kayması gereken Anadolu basıncı aktaramıyor ve kaymıyor. Basınç birikiyor, biriktikçe, yıllar sonra büyük depremler yaratıyor. Şimdi sırasıyla, yakın tarihte olmuş ve tesiri devam eden bazı depremler; 1930 Hakkari depremi, 1939 büyük Erzincan depremi, 1942 Niksar-Erbaa depremi, 1951 Çankırı depremi, 1957 Abant depremi, 1967 Adapazarı depremi, 1999 Gölcük depremi. Sırasıyla gerçekleşen depremlerin ardından, sıra şimdi Marmara depremine geldi.
Fay hattında gerçekleşen depremleri saydık. Birde daha önce, bugün depremi beklediğimiz yerde gerçekleşmiş olan eski İstanbul depremlerine göz atalım; 1894 depremi, 1766 deprem, 1509 depremi (halk arasında "küçük kıyamet" adını almıştır), 12-13. yüzyılda meydana gelen ve Vordonisi adasını batıran deprem, 558 İstanbul depremi (Ayasofya'nın kubbesi çökmüştür). Şimdilik sadece gerçekleşmiş büyük depremlerden bahsettik. Bu deprem büyük yıkımlara sebep olmuş. Özellik 1509 depreminde 13 bin kişi hayatını kaybetmiş. Depremin yarattığı tsunami Galata surlarını aştığı kayıtlarda mevcut. Diğer önemli deprem de, tarihi tam belli olmamakla birlikte, 12. veya 13. yüzyılda, Bizans döneminde gerçekleşmiş olan deprem. Bu deprem sonucunda hayati kayıp var mı yok mu bilmiyorum, hakkında pek bir kayıt yok. Fakat depremin sonucunda Prens adalarından olan "Vordonisi" adlı onuncu ada batmış. Bu adanın varlığından haberimiz yoktu. Fakat sonradan ortaya çıkan haritalarda Prens adalarının dokuz değil, haritaya göre on tane olduğu görüldü. Fakat gözle görülür bir ada olmayınca araştırmalara başlanmış. Daha sonra ortaya çıkmış ki depremde bu ada batmış. Batan ada tam olarak Küçükyalı-Bostancı'nın karşısında, kıyıdan bir kaç kilometre uzaklıkta. Bu adada 5. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen bir de manastır varmış. Küresel ısınmanın bu kadar hissedilir olmadığı yıllar da, sular biraz çekildiği vakit, adanın tepe noktası deniz yüzeyinin biraz geçerek kendini de belli ediyordu.
Şimdi genel mânâda baktığımız da neredeyse her 200-250 yıl da bir deprem gerçekleşerek, fay hattının içerisinde ki basınç boşalmış. Fakat sonra ciddi depremin 1766 da olduğunu düşünürsek, ve sürekli artan bir basınç olduğunu da hesaba katarsak, olayın ciddiyeti anlaşılır. Genel de depremin meydana geldiği nokta, İzmit körfezinden, Tekirdağ Ereğli bölgesine kadar uzanan bir uzunlukta, ve Prens adalarının biraz ilerisinden Yalova yakınlarına kadar uzanan genişlikte ki, Marmara çukuru. Bu çukur depremimiz için hayati önem taşıyor, çünkü yıllar süren depremler burada yaklaşık 1300 metre derinliğinde bir çukur oluşturmuş. Genel anlam de zaten neredeyse Marmara'nın %60-70'i gibi bir alanı kapsayan çukurun en derin noktası, Çınarcık çukuru olarak adlandırılan ve genişliği 1280-1300 metre civarı olan bir çukur. 1300 metre gibi rakamlar gözünüze pek ciddi gelmediyse şöyle diyelim, Karadeniz Marmara denizinin kaç katı büyüklüğünde bir tahmin edelim. En az bir kaç katı diyebiliriz. Şimdi tam rakamı bilmiyorum ama çok daha fazlasıdır. Bu Karadeniz'in ortalam derinliği 1253 metre. En derin noktası ise 2200 metre civarı. Karadeniz'den çok daha ufak olan Marmara'nın en derin yeri ise az önce bahsettiğimiz 1280 metre. Şöyle bir konu daha var, burada daha rahat anlarsınız. Kartal sahilinden başlayıp Adalara kadar geldiğimizi varsayalım, yüzerek veya mümkünse yürüyerek (varsayım). Adalara kadar karşılaşacağımız derinlik tahmini 30-40 metre civarı olur diye tahmin ediyorum. Adaları geçerek yürümeye / yüzmeye devam edelim. Bahsettiğimiz çukurun başladığı noktaya kadar en fazla 80 metre civarı bir derinliğe ulaşabiliriz. Fakat, bir adım daha atıyoruz. Ve bu adımı atar atmaz derinlik, 150-200 olup kademe kademe 1280 olmak yerine, bir anda 1300 metreye ulaşıyor. Burası şaka değil. Yani su olmasa, ve biz çukurun üst noktasından aşağıya bakmak istesek, dimdik bir sırt görüyor olacağım. Çok ciddi bir eğim söz konusu. İşte bu eğimin tam dibinden Kuzey Anadolu fay hattı geçmekte. Ve beklenen deprem bu çukurun üzerinde, 160-170 km'lik bir alan içerisinde olması tahmin edilmekte (Özellikle Silivri açıkları).
Depremin ilişkili konularının bir çoğundan ve depremi oluşturan, etkileyen konulardan da bahsetmeye çalıştık. Artık direk depremin kendisine giriş yapma zamanı geldi.
Beklenen deprem özellikle Gölcük depremiyle beraber, sıranın İstanbul'a gelmesiyle çok daha fazla gündemde kendine yer buldu. Uzmanlar, Gölcük depreminin ardından en fazla 50 yıl içerisin de Olası Marmara depreminin de gerçekleşeceğini söylüyorlar. Tahminen Silivri açıklarından gerçekleşecek olan depremin tahmini büyüklüğü hakkında çok fazla görüş ayrılığı olsa da, prof. dr. Celal Şengör'e göre, en fazla 7.6 büyüklüğünde olabilir. Ortalama olarak ise, 7.1-7.2 büyüklüklerinin üzerinde duruluyor. Celal Şengör'e göre, 10 atom bombası patlaması etkisi yapacak veya o kadarlık bir enerji açığa çıkacak. Tahminlerime göre, bu 10 atom bombası tartışması, İstanbul'un depremle birlikte göreceği hasar ve durum tahminine bağlı yapılmış bir yorum. Ortaya çıkacak enerji de bu miktar da olabilir ayrı konu.
İstanbul'un büyük yerleşim yerlerine baktığımız da, genelde Güney kıyılarının nüfusu fazla. Daha doğrusu büyük nüfuslu ilçeler Güney kıyılarında yaşamakta. Depremde İstanbul'un güneyinde olduğu için, tehlike İstanbullu adına daha fazla. Fay hattı direkt olarak, Adaların hemen güneyinden geçtiği için Marmara'nın Bursa, Balıkesir gibi şehirlerinden ziyade, direkt olarak İstanbul sınırlarında kalıyor, bu da İstanbul'u birinci derece deprem bölgesi yapıyor. Tehlike fay hattının etrafında ki bölgelerde de ciddi anlamda hissedilmesi kuvvetle muhtemel.
Birde tsunami konusu var. Bu konuda bildiğim kadar bilgi aktarmak gerekirse, Japonya'da ki gibi bir tsunami söz konusu değil. Çünkü dalgaların bu kadar hız kazanıp, tsunami etkisi yaratacak kadar yol alacağı bir alan yok. Ufak bir iç deniz sonuçta. Ancak Çınarcık derinliği ve depremin şiddetini hesaba katınca, büyük dalgaların kıyıları vurması söz konusu. 7.2 şiddettin de gerçekleşen 1509 İstanbul depreminde, dalgalar Galata surlarını aşarak İstanbul'a girmiş. Yine buna hemen hemen denk bir deprem beklendiğini söylemek mümkün. Ondan dolayı büyük dalgalar gelir. Bunun içinde Marmara çukurunda, 800 metre 1300 metre arasında, tsunami ölçüm ve haber verme amaçlı cihaz yerleştirilmiş. Yani dalga/tsunami gerçeği var, ama çok büyük ve felakete sürükleyecek kadar değil. Özellikle İstanbul'un imarını göz önünde bulundurursak, deprem'in on da bir'i kadar etki yaratmaz bile. Ancak, İstanbul'un güney kıyılarında çok fazla doldurma alan var. Yenikapı, yeni Maltepe sahili gibi büyük alanlar mevcut. Bu alanların daha doğrusu doldurma bölgelerin su altında kalması kuvvetle muhtemel. Tabi bunların hepsi bir teori. Ama gerçekleşmesi muhtemel teoriler.
İstanbullu'lar olarak depreme son derece ciddi bir şekilde hazırlanmalıyız. Son yıllarda müteahhit furyasının hat safhada olduğu İstanbul'da, çok fazla kaçak yapı, dayanıksız, eski, zemini kötü bina var. Bunlar oldukları yerde çok tehlikeli. Daha tehlikeli olanıysa, şuursuz insanlar. Para için maldan çalan müteahhitler, evdeki eşyaları sabitlemeyen insanlarımı ve halka yeşil alan, acil toplanma alanları gibi arsaları, rant için müteahhitlere satan karaktersiz belediye yetkilileri. Bu saydığım tipler, depremden daha tehlikeli. Deprem anlık bir tehlike iken, bu adamlar ölene kadar bizi kemirecek, sömürecek olanlar. Çünkü deprem değil bina öldürür.
Baktığımız da gerçekten İstanbul'da ki acil durum toplanma alanı sayısı çok az. Gölcük depreminden sonra, bazı mahallelere yerleştirilen, acil durum konteynırları yine halk tarafından yağmalanmış. İnsanların deprem ve bunun getireceği ölüm hakkında bilgileri yok. 2017 kayıtlarına göre İstanbul'da 16 milyon insan, 1 milyon 528 bin 782 adet yapı var. Deniz kumu gibi dayanıksız ve çürümüş bina sayısı bu yapılar arasında sayıca çok fazla. Kabaca bir hesapla en az 100 bin yapının deprem ile, önlem alınmazsa yıkılacağını söylemek mümkün. Bu da demek oluyor ki, bugün gördüğünüz, oturduğunuz, konuştuğunuz, beraber yemek yeyip yürüdüğünüz insanlardan en az bir tanesi, depremle birlikte hayatınızdan çıkabilir. Bu sizde olabilirsiniz. Sevdiğiniz, tanıdığınız birilerini kaybetme olasılığı çok yüksek.
Peki ne yapabiliriz ? Kendimizi buna psikolojik olarak hazırlamakla başlayabiliriz. Çünkü, ne kadar maddi olarak hazırlık yapsanız da, deprem anında ki durumunuz çok daha önemli. Deprem başladığı ilk anda soğuk kanlı bir şekilde, kendinizi ve ailenizi güvende tutmak çok önemli. Kişisel olarak hazırlanma tamamlanınca diğerleri de kademeli olarak yapılıyor zaten.
Eşyaları duvara sabitleme ile devam edebiliriz. Eski depremlerde, özellikle Gölcük depreminde görüldü ki, binada hasar olmasa da, can kayıpları yaşandı. Bunlar başta kişinin psikolojisine bağlı olmakla birlikte, sabitlenmeyen eşyaların, insanların üzerine düşerek, henüz depremin başında ölümlerine sebep oldu. Şöyle düşünün, gece karınızla yatağa girdiniz, uyurken bir anda deprem başladı, ve yanınızda veya karşınızda duran gardırop, depremin sallantısı ile, üzerinize düştü ve yanı başınızda karınız hayatını kaybetti. Veya ağır yaralandı. Buna senaryolara daha çok şey eklenebilir. Burada yapmak gereken, gidip nalburdan 5-10 liraya "L" şeklinde olan, eşyaları vb. duvara sabitlemeye yarayan aparatları alarak kendimizi ve ailemizi güvene almak.
Deprem anında, hayat üçgeni dediğimiz alanlara saklanmak çok önemli. Buralar masa yanları, koltuk kenarları olabilir. Ama boyunuzun geçmemesi önemli. Binanın hasar görmesi durumunda burası sizi hayata bağlayabilir. Tabi tüm bunları yaparken deprem çantası şart. İçersine su, konserve yiyecek, eski, şarjı 1-2 hafta gidebilen telefonlar koyabilirseniz çok iyi olur. Tuzlu yiyecek, fener, düdük, ilk yardım malzemeleri gibi malzemeler sizin ve ailenizin hayatını kurtarabilir ve yardım gelene kadar dayanmanızı sağlayabilir. Eğer bina zarar görmez ve sağ salim bir şekilde depremin ilk dakikalarını atlatırsanız, öncelikle soğuk kanlı bir şekilde, başta kendinizi ve ailenizi güvenli bir şekilde binadan dışarı çıkarın. Acil toplanma alanı varsa yakınınızda buraya gidebilirsiniz. Yoksa, binalardan ve tehlikeden uzak, boş bir arsa bulmanız önemli. Binadan inerken asansör tercih etmeniz ölümünüze sebebiyet verebilir. O anda yaşanacak elektrik kesintisi veya bina çökmesi gibi durumlarda içeride hapis kalmanız kaçınılmaz. Yanınızda sizi bir süre kurtaracak kadar para, yiyecek ve benzeri hayati eşyalar varsa, bir süre, en azından yardım gelene kadar veya tehlike geçene kadar yetecek ve sizi hayatta tutacaktır.
Birazda deprem sonrasını konuşalım. Simülasyon gibi, varsayımlarla yola çıkarak, o anın psikolojisini yaşamaya çalışalım. Diyelim ki size ve evinize hiçbir şey olmadı. Sağ salim evden çıktınız. Öncelikle göreceğiniz şey, zifiri karanlık. Duyacağınız şey, yıkılan enkazların altında kalan insanların ağlama ve haykırma sesleri. Birisi "Anne!" diye bağıracak, diğeri "Yardım edin!", birisi sadece acıdan bağıracak, birde bağıramayanlar olacak, onlara artık yapacak bir şey yok. Depremzedelere yardım etmek için kolları sıvayacaksınız fakat moloz yığınları çok ağır ve sizin kaldıracağınız gibi değil. 10 katlı bir apartma gözlerinizin önünde duruyor ve beton yığınının altında kim bilir neler var? Karanlığın içerisinde bir yerlerden insan bağırışmaları bir yerden araba sirenleri bir yerden yangın, patlama sesleri gelmesi muhtemel. Trafik anında kilitlenecek, çünkü E-5 üzerinde bulunan köprülerden bir çoğu eski ve bunlardan en az birinin yıkılması yolu kilitlemeye yeter. İnsanlar kitleler halinde şehri terk etmek isteyecekleri için panik ve telaşla izdihamların yaşanması kaçınılmaz. Bu panik ortamında, polis, ambulans, itfaye ve AFAD gibi teşkilatların insanlara yardım götürmesi çok zor olacak ve bu kayıpları da artıracak. Bu ortamda yağma ve hırsızlık gibi suçların oranı da bir kaç kat artacak. Geçmiş deprem tecrübelerine bakarak bunların olacağını söylemek çok zor değil. Bu yorumları depremin gece olacağını var sayarak yaptık ama depremin ne zaman olacağı belli değil, sizi uykunuzda değil, işte çalışırken, okulda okurken, gezerken de yakalayabilir. Bu yüzden bulunduğunuz konumdan, evinize, ailenize gidebileceğiniz en rahat ve tehlikesiz yolları önceden bilmek ve buraları tercih etmek size çok büyük kolaylık sağlar. İnsanlar kitleler halinde memleketleri başta olmak üzere şehir dışına çıkacakları için, nüfus olarak İstanbul çok değişecek. Sosyolojik ve kültürel olarak bile değişmesi kaçınılmaz. Kentten kırsallar'a göç başlayacak ve belki giden insanlar geri dönmeyi düşünmeyecekler. Çünkü şu ana kadar olmuş depremlere bakıyoruz ve görüyoruz ki, insanlar kendini şehrin dışına atmayı birincil kaçış olarak düşünmüşler (haklı olarak). Bu durumda, depremden sonra yeniden eski hayat tesis edilmeye çalışırken, bambaşka bir düzen ve nüfus planlaması olması kuvvetle muhtemel. Özellikle mültecilere burada gün doğacak, giden İstanbul'luların yerine onlar geçecek belki de.
"Türkiye’nin bir deprem ülkesi oluşu, topraklarının % 9 6 ’sının, nüfusunun % 99’unun, sanayisinin % 98’inin deprem riski altında olması, depremi ülkemiz açısından diğer afet türlerinden daha önemli kılmaktadır."
Deprem sadece insanları değil, ekonomiyi de kötü etkileyecek. En fazla istihdamın olduğu İstanbul bir kaç ay belki bir yıl tam anlamıyla kullanılamayacak. Sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinde lider olan İstanbul'un geriye düşerek, Türkiye'yi de geriye çekmesi kaçınılmaz. Fabrikalar yıkılacak, tarım alanları zarar görecek, limanlar hasar alacak ve daha bir çok ekonomiyi ilgilendiren bina hasar görecek. Devlet kendini toplamada zorlanacak. Zaten ekonomik olarak zor bir süreçte olan Türkiye'nin bu depreme tam anlamıyla hazır olması çok önemli. Bunlara önlem olarak ne yapabiliriz diye düşünüyordum ki, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi, Sayın Prof. Dr. Necla Türkoğlu hanımefendi, "TÜRKİYE’NİN YÜZÖLÇÜMÜ VE NÜFUSUNUN DEPREM BÖLGELERİNE DAĞILIŞI" adlı makalesinde bizlere ve devlete bazı tavsiyelerde bulunmuş. Onun bu dikkate değer fikirlerini buraya eklemeyi daha uygun görüyorum. Makalenin linkini de aşağıya bırakacağım, oradan tamamını okuyabilirsiniz.
İSTANBUL JEOLOJİ HARİTASI
"SONUÇLAR VE ÖNERİLER:
- Türkiye’de aktif fayların ayrıntılı bir şekilde haritalanmalı, Türkiye deprem bölgeleri haritası buna göre yeniden oluşturulmalıdır.
- Türkiye’nin morfolojik yapısı detay şekilde araştırılmalı, özellikle diri fayların oluşturduğu morfolojik yapılar, depreme hassas yerler olan suya doygun alanlar tespit edilmelidir.
- Zemin koşulları ayrıntılı şekilde incelenmelidir. Bunun için mümkün olduğu kadar küçük alanlara (ada, parsel) kadar inilmeli, bunun yapılması kanuni bir zorunluluk haline getirilmelidir.
- Deprem sonrası m eydana gelebilecek diğer afet türlerinin görülebileceği alanlar tespit edilmelidir.
- Çarpık kentleşmeler önlenmeli, zemin etüdü yapılmış alanlar imara açılmalıdır. Yapılacak konutlarda depreme dayanıklılık koşulu aranmalı, mevcut konutlarda ise bu konuda gerekli ölçümler yapılarak, gerekirse takviyeler yapılmalıdır.
- Ülke için önem taşıyan ulaşım ağları, su ve elektrik şebekeleri, baraj ve santral gibi yapılar deprem riski gözetilerek uygun alanlara yapılmalıdır. Yerleşim yerleri seçilirken en küçük birime kadar zemin etüdü yapılmış alanlar tercih edilm elidir. Nüfusun deprem riski yüksek alanlarda yoğunlaşmasını önlemek, söz konusu alanları birer cazibe merkezi olmaktan çıkarmak için gerekli yatırımları diğer alanlara kaydırmak gerekmektedir. Bu şekilde göç olayı , bunun sonucunda ortaya çıkan sorunlar ve çarpık kentleşme önlenmiş olacaktır. (Buna birde ben değinmek istiyorum; Deprem anında su gibi hayati gıdalar bulunması zor olacağı için, bunların halka daha rahat ulaşması açısından, en yakın ve kolay su yolları belirlenmeli)
- Halk deprem konusunda bigilendirilmeli, deprem sonrası yapılacak yardım ve kurtarma konusunda yapılması gerekenler hem halk hem de ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından bilinmelidir.
Sonuç olarak deprem yönetmeliğine uymayanlara verilecek cezalar arttırılmalı ve yukarıda belirtilen hususları denetleyecek iyi bir denetim mekanizması kurulmalıdır." Prof. Dr. Necla Türkoğlu
Olası Marmara depremine elimizden geldiği kadar ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde, yan bilgiler vererek değinmeye çalıştık. Önlemimizi alalım ve her an depreme hazırlıklı olalım. Yetkilileri önlem alması için zorlayalım ve söz konusu durumun insan hayatı olduğunu bilelim. "Eşeği saldım çayıra, mevlam kayıra." mantığı ile hiçbir yere varamayız. Depremler bizim coğrafyamız için bir zorunluluk. Kaçınılmaz bir durum. Bununla yaşamaya alışalım. Bu ne ilk ne de son deprem olacaktır.
09.01.2020 17:10
C. Uğur Bal.
Kaynakça:
http://tucaum.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/280/2015/08/tucaum8_7.pdf
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/SubSites/DepremSite/Documents/C_%C4%B0STANBUL%E2%80%99UN%20OLASI%20DEPREM%20KAYIPLARI%20TAHM%C4%B0NLER%C4%B0-rapor.pdf
https://eksisozluk.com/beklenen-buyuk-istanbul-depremi--271597?p=1
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2018/09/23/tarih-boyunca-istanbul-buyuk-depremlerle-sarsildi
https://www.wikizero.com/tr/557_%C4%B0stanbul_depremi
https://www.wikizero.com/tr/1509_B%C3%BCy%C3%BCk_%C4%B0stanbul_depremi
https://www.wikizero.com/tr/1766_B%C3%BCy%C3%BCk_%C4%B0stanbul_depremi
https://www.wikizero.com/tr/1894_B%C3%BCy%C3%BCk_%C4%B0stanbul_depremi
https://www.wikizero.com/tr/2019_%C4%B0stanbul_depremi
https://listelist.com/vordonisi-adasi/
https://odatv.com/istanbulda-kac-bina-var-2312171200.html
https://www.emlakdream.com/istanbulda-kac-tane-yapi-var/
http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/19521.pdf
https://www.mynet.com/istanbul-dan-tarihi-eser-fiskiriyor-iste-bir-cok-farkli-noktadan-cikan-tarihi-eserlerin-bulunma-hikayesi-110104467492
http://www.mimarizm.com/makale/istanbul-bogazi-ve-marmara-denizi-genel-bilgileri_113655?PageNo=2
http://www.iski.istanbul/web/tr-TR/baraj-doluluk
http://www.geoced.org/cografya-yonuyle-istanbul-bogazi/
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=33182&start=0
http://www.alnurceyhan.com/detay.php?id=83
http://www.aktuelarkeoloji.com.tr/pendik-hoyuk
https://www.haberler.com/8-bin-400-yillik-tarihin-pendik-te-4474687-haberi/
http://www.duyurugazetesi.com.tr/8-bin-400-yillik-pendik-tarihi-3864h.htm
Yorumlar
Yorum Gönder