Türkiye'nin Geleceği (Coğrafi)

Bu yazımda, tamamen geçmişten günümüze yaşananlar ve günümüzde ki durumlara bağlı olarak, gelecek hakkında çıkarımlar yaparak, tahminlerde bulunacağız. Bu tamamen teoriye dayanan bir yazıdır.

  Bütün faktörlerin çıkarımını tek seferde yapmak yerine, tek tek, konu konu giderek, az ama öz bir biçimde, daha okunabilir olması adına konulara böleceğiz. İlk konumuzda önemi itibariyle "Coğrafya" olsun. Coğrafyanın insan üstünde ki kaderi belirleyen faktörünün hepimiz farkındayız. Bunu da zaten önceki yazılarımızdan bir tanesinde iyice açıklamıştık. Şimdi de Türkiye'nin Coğrafi geleceğini inceleyelim biraz. Daha sonra ki konularda da, bunu merkeze almaya çalışarak yorumlamaya çalışacağım.
   Türkiye coğrafi olarak oluşumunu tamamlamamış durumda. Yani genç oluşumlu bir arazi. Buda Türkiyeyi fazlasıyla aktif bir bölge yapıyor. Alp-Himalaya kuşağının ortasındayız. Altımızdan sürekli olarak Arabistan levhası ittiriyor. Afrika levhası da buna dahil diyebiliriz. Buda Türkiye'nin sürekli olarak, saat yönünün tersine doğru, her yıl belli cm, mm veya oranda kayması demek. Maalesef ki bu kaymalar gerçekleşmiyor, ve enerji birikiyor. Biriken enerji genelde periyodik olarak boşalıyor, ve bu olaya biz "Deprem" diyoruz. Deprem bugün Türkiye'nin bir gerçeği ve herkesin yaşarken mutlaka karşılaşacağı bir doğal afet. Biz deprem konusunda sahip olduğumuz usta jeologlar sayesinde fay hatlarının, yani yüzey kırıklarının ve depremin gerçekleşeceği bölgelerin tahmini olarak haritasını, bölgelerini çizebiliyor ve bilebiliyoruz. Ancak ne yazık ki, bunu bilmemize rağmen önceden herhangi bir önlem almıyoruz. Uyarılara da genelde aldırmıyoruz. Buda ciddi can kayıplarının yaşanmasına sebep oluyor. Burada sorumlu devlet, halk, ve bazı kuruluşlardır diyebiliriz. Devletin yapması gereken gerekli önlemleri almak, deprem anında ve sonrasında olacakların senaryosuyla hareket etmek ve harcamaları yapmak olabilir. Bunlar arttırılabilir, ancak temel olarak bir üst başlıkta incelersek bunları söyleyebiliriz. Halkın görevi de tabi ki deprem bölgesinde yaşadığının bilincinde olup, ev alırken bunlara dikkat etmek olabilir. Psikolojik olarak her an deprem olabilirmişcesine hazırlıklı olmak olabilir. Bunlar da çoğaltılabilir ancak ayrı bir konunun başlıkları olarak incelemek daha doğru olur. Kuruluşlar ve ya şirketlere düşen görevse, tabi ki de binaları sağlam yapmak olacaktır. Malzemeden çalmak, alüvyon araziye bina yapmak gibi hatalar onlarca insanın ölümüne sebep olması muhtemeldir. Ve tekrar burada devlete bir iş düşüyor; denetlemek. 
  
   Burada anlatmak istediğimiz aslında deprem kuşağının tam ortasında oturmak veya önlem almak gibi tavsiyeler vermek değil. Ama geleceğimi belirleyen etkenler arasında olan coğrafyayı konuşurken depremden ilk olarak bahsetmek mühim. Türkiye'nin geleceği olarak bahsettiğimiz yıllar sadece 5-10 yıl gibi yakın gelecek değil, 100 yıl, 1000 yıl veya 10 milyon yıl gibi geleceklere bilhassa bakacağız. 

  Mesela, 10 yıl içinde bizi coğrafi olarak ne bekliyor olabilir ? Bununla ilgili teoriler üretebilmek için öncelikle bizi bekleyen coğrafi olayları bilmek lazım. Neler olabilir ? Deprem, sel, heyelan, küresel ısınma (sanırım coğrafya ile ilgili diyebiliriz.), orman yangınları da sayılabilir diye düşünüyorum, volkan patlamaları, kuraklık, çığ, fırtına/kasırga gibi afetler ve bunlara bağlı tetiklenecek etkenler diyebiliriz.
  Öncelikle, tahminler göre Marmara da önümüzde ki 10 yıl içerisin de 7'den büyük bir deprem olma ihtimali var. Ve yüksek bir ihtimal diyebiliriz. Uzmanların görüşleri genelde en geç 2030'a kadar bu depremin gerçekleşeceği yönünde. Ve biz şuan 2020 yılındayız. Yani önümüzde 10 yıl içerisinde olacağını tahmin edebildiğimiz bir deprem var. Ancak önlemler yeterli ciddiyette değil. Ve bu bizi felakete sürükleyebilir. Bu depremin, Türkiye'nin sanayisinin kalbinin hemen yakınında olması ekonomik olarak tehlike arz ediyor. Özellikle Türkiye ekonomisinin üretiminin en çok ve yoğun olduğu bölge Marmara bölgesi. İstanbul tek başına en az 700 milyar dolarlık Türkiye GSYİH'nin yaklaşık %30'dan fazlasını tek başına üretiyor diyebiliriz. Ve etrafında Kocaeli, Bursa gibi sanayinin kalbi diyebileceğimiz şehirler var. Ve hepsi Marmara'ya komşu. Ancak şunu diyebiliriz ki , ekonomi çökerse yine toparlanabiliriz. Sonuç olarak krediler alır, borca girer yine eski ekonomiyi toparlayabiliriz. Yani uzun süren bir ekonomik çöküntü de yaşasak, mutlaka bir gün refaha ulaşabiliriz. Ancak, bu refaha ulaştığımız da ya yanımız da sevdiğimiz insanlar olmazsa ?. Depremin bizden çok şey alacağı kesin, bunların arasında vatandaşlarımız da var. Ve bu depremin tahmini bilançosu büyük. Yani bugün beraber oturduğumuz arkadaşlarımızdan belki birini bu depreme kurban verebiliriz. Belki o kurban biz olacağız. Hiç birimizin bir garantisi. 
   İstanbul ciddi anlamda hasar göreceği için, normal yaşama dönmek hızlı olmayabilir. İnsanlar hayat normale dönene kadar memleketlerine, yani Anadolu'ya dönebilir. Belki bazılar hiç geri dönmez ? İş yeri yıkılan biri İstanbul da bir gelecek görmeyebilir. Bu da İstanbul da eskiye göre sosyolojik değişiklikler yaratabilir. Yani demem o ki, bu tarz bir doğal felaket senaryosu gelecek açısından başta sosyolojik olmaz üzere, bir çok değişikliğe sebep olabilir. Türkiye ve özellikle İstanbul da bir çok göçmen ve mültecinin yaşadığını düşünürsek, farklı etnik grupların buralarda daha fazla barınması anlamına gelebilir.
   Bunlar yakın gelecek senaryoları. En azından önümüzde ki 100 sene gibi bir zamanı kapsıyor. Birde 10 milyon yıl sonra olacaklarla ilgili tahmin gerekirse, şunu diyebiliriz, yukarıda Anadolu'nun levha hareketlerinden dolayı her yıl saat yönünün tersine bir kaç mm veya cm kayması gerektiğini söylemiştik. Bu kayma sebebiyle, Anadolu önce Yunanistan'a değecek, daha sonra Libya'ya kadar bu kayma devam edecek. Ve tahmini 10 milyon yıl içerisinde Anadolu ve Libya birleşecek. Tabi bunları elimizde ki verilere göre yapılan tahminler. Anadolu'nun oluşması yaklaşık 10 milyon yıl önce olmuştu. 10 milyon yıl sonra da, sırasıyla Yunanistan ve Libya ile birleşeceğiz. Tabi o günlere kalabilirsek. Ki yaklaşık 250 milyon yıl sonrası için, küresel bir tahmin de mevcut elimizde. Bildiğimiz gibi aslında kıtalar "Pangea" dediğimiz, tüm kıtaların birleşik olduğu bir halden bugüne evrildi. Bugün de, tüm kıtalar 250 yıl içinde tekrar bir süper kıta "Pangea" oluşturmak için birleşiyorlar. Anadolu da tahminen bu süper kıtanın orta kısımlarında yer alır. Yani gelecekte, sosyolojik olarak, bu kültürü ve bu milliyetçiliği gibi kavramlar yerini, sadece "dünyalı" diyebileceğimiz genel bir kavrama bırakabilir. Onu da ayrı bir konuda inceleyeceğiz.

  pangea gelecek ile ilgili görsel sonucu


  Onun dışında Türkiyeyi doğrudan ilgilendiren başka bir doğa olayı küresel ısınma. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye de bu küresel ısınmadan fazlasıyla etkilenecek. Henüz geçtiğimiz yaz (2019 yazı), İstanbul da barajlar kuruma tehlikesi geçirdi. Bu ilk defa olmuyor tabi ki, daha öncede bu ve buna benzer olaylar yaşandı. Ama bu yaşananların son 20 yıl gibi çok kısa zaman içerisinde olması asıl tehlikeli olan. Türkiye'nin su kaynakların çok kısıtlı olduğunu pek söyleyemeyiz. Tatlı su kaynaklarımız var. Ancak bunların bir çoğu, kar suları bağlı değişkenlik gösteriyor. Yani bahar aylarında su seviyemiz, diğer aylara oranla daha fazla. Çünkü eriyen kar suları, ırmakların, nehirlerin debisini arttırıyor. Ancak küresel ısınma nedeniyle, Türkiye son 10-20 yıl da adam akıllı kış görmedi. Doğu illeri bu kategoriye girmez, ancak baraj su seviyesi, kar sularına bağlı olan İstanbul da, son bir kaç yılda pek kar görmedik, hatta hiç kar görmedik de diyebiliriz. Buda İstanbul gibi bir metropolun, önümüzde ki yıllarda su sıkıntısını mutlaka daha fazla hissedeceği anlamına geliyor. Bu sadece İstanbul için geçerli değil, İç Anadolu'da da eskiye nazaran, her yıl düşen bir karlı gün sayısı var. Bu tarımda suların eskisi kadar etkin kullanılamayacağı anlamına gelebilir. Buda doğrudan bir şekilde tarımı etkiler. Yani kapıda bizi bekleyen bir gıda krizi söz konusu diyebiliriz. Küresel ısınmanın tek etkisi buda değil, aşırı ısınmalar kuraklığa neden olacağı bariz, bu buzulların erimesini hızlandıracağı için, denize kıyısı olan şehirlerde su seviyesinde yükselmeler olacak. Eğer buzullar bugün erimiş olsaydı, Londra, Paris, Amsterdam gibi daha bir çok deniz kıyısında ki şehir sular altında kalacaktı. İstanbul bir iç deniz de olduğu için bundan minimum seviyede etkilenecek, ancak hiç etkilemeyecek diyemeyiz.

  Yaz aylarında aşırı ısınma ve ihmale bağlı olarak orman yangınları olmakta. Küresel ısınma nedeniyle, bu ısınmalar daha fazla orman yangınlarına sebep olabilir. Özellikle yanması kolay kızıl çam ormanlarının bulunduğu yerlerde (ege, akdeniz gibi) daha fazla yangın anlamına gelebilir. Ekolojik dengenin bozulması da birçok şeyi bozacağı için, beraberinde bir çok felaketi tetikleyebilir.

  Tabi bunların hepsine olmasa da, bazılarına insan etkisi de olduğu şüphesiz. Özellikle günümüzde ormanların ve doğal ortamın değerinin ayaklar altına alındığı bir devirde olduğumuzdan, insanlar bilinçlenmediği sürece, elimizdekileri kaybetmeye devam edeceğiz gibi görünüyor. Duyarsız ve elindeki değerlerden habersiz insanlar, her adımda çevreye ve doğaya, dolaylı olarak da geleceğine zarar vermeye devam ediyor. İnsan gerçekten katil.

 Tabi bunların hepsi sadece varsayım, teori. Neler bizi bekliyor? dan ziyade, neler bizi bekliyor olabilir ? sorusu etrafında yanıt bulmaya çalıştık. Tabi her şeyi tersine de döndürebiliriz ve ya dönebilir. Bunun da ayrı senaryoları olabilir. Mesela alınan önlemlerle depremden daha az etkilenebiliriz. Veya küresel ısınmayı tetikleyecek hamleler yapmak yerine işi tersine çevirmeye çalışabiliriz. En azından zamanımız tükenmeden harekete geçebiliriz. Bilinçli bir gelecek inşa ederek, buna dur demeye başlayabiliriz.


 Bu yazımda, Türkiye'yi coğrafi olarak ne bekliyor olabilir ? sorusuna çıkarımlar yaparak, teoriye dayalı yanıtlar aradık. Bu yazı bir seri olacak, ve bir sonrakinde farklı bir kategoride gelecek tartışmalarına devam edeceğiz.

  

Yorumlar

Doğu Türkistan