Mavi Vatan
Son günler de Doğu Akdeniz de sular durulmuyor. Diğer devletler ve Türkiye arasında bir gelecek savaşı sürerken, hem yandaş ve muhalif medya, hem toplumun için de bu hayati mesele gerekli önemi görmüyor. Siyasiler ve yandaşlar (muhaliflerde buna dahil) olayı iç politika da oy için kullanmaktan da çekinmiyor. Ancak bu kadar hayati önem taşıyan ve Türkiye için başlangıcın sonu, yükselişin başlangıcı olabilecek olaylar dizisi, gerektiği önemi görmezken ve halk tarafından bilinmezken sessiz bir konu olarak kalırsa, Türkiye için sonun başlangıcından ileri gidemeyecektir. Peki haklı olarak abartarak ve üstüne basarak bahsettiğimiz bu "Doğu Akdeniz" olayı nedir? Her zaman olduğu gibi buna da üniversiteli Türk genci olarak, herkesin daha rahat anlamasını amaçlayarak bu yazımı yazıyorum. Amacım bu önemli olayın, halkın her kesimin de gerektiği ilgiliyi görmesini sağlamak. Gerekirse sokaklar da, gerekirse sıralar da, gerekirse meclis ve diğer üst düzey mertebeler de, ne kadar konuşur ve tek vücut olursak, o kadar sağlam adımlarla atlatacağımızı düşünüyorum.
Öncelikle Akdeniz'in neden bu kadar önemli olduğunu ve kıyıdaş olmayan devletlerin bile burada bulunarak Türkiye'nin karşısında olduğunu bulalım.
Akdeniz zaten yüzyıllardır türlü medeniyetlere, devletlere ev sahipliği yapmış dünyanın en önemli iç denizlerinden bir tanesi. Ve Türkiye Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler arasında en büyük kıyıya sahip ülkeler arasında ön sıralar da yer alıyor. Aslında Akdeniz'e kıyısı olan bir sürü devlet var. Ama bizi ilgilendiren kısım, Doğu Akdeniz dediğimiz yer, Kıbrıs adasının Güney ve Güney-batı alanları. Yani tüm Akdeniz bizi ilgilendiren kısım değil. Bu yüzden de bizimle doğrudan bağlantısı bulanan devletlerin sayısı demin bahsettiğimiz Akdeniz'e oranlar çok daha az. Az sonra tek tek burada hakkı bulunan veya buraya kıyıdaş devletleri de sayacağız. Şimdi Akdeniz'in haritada ki yerinden ziyade, jeopolitik, tarihsel ve enerji kaynağı olarak öneminden bahsedelim.
Tarih boyunca Akdeniz çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Bu medeniyetler, Fenikeliler ve Antik Mısır ve Yunan medeniyetlerine kadar rahatça uzanıyor. Fakat önemi daha da eskiye gider. Medeniyetlerin ilk ortaya çıktığı Mezopotamya, Nil ve Anadolu'ya komşu olması sebebiyle, hep diğer devletler ve medeniyetler tarafından, diğerine karşı üstünlük kurma çabalarına tanıklık ve doğrudan doğruya yataklık etmiş. Tüm Akdeniz ile ilgilenmekten ziyade bizi ilgilendiren kısımlarına değinmeyi daha doğru buluyorum. Doğu Akdeniz de birde Kıbrıs adası bulunmakta ki, bu ada Doğu Akdeniz'in jeopolitik önem sıralamasın da en sırayı kimseye kaptırmayacak bir ada. Ada ilk olarak Hz. Osman (4 halife dönemi) dönemin de elimize geçmiş. Ve İslam ile ilk karşılaşması bu şekilde olmuş. Biz Türkler tarafından ilk alınması ise 1571 2. Selim ile olmuş. Ada Ayşe tatile çıkana kadar tartışmalı bir statüde kalsa da, Ayşe tatile çıktığından beridir, ada üzerinde ki Türk hakları ve Türk halklarının hakları garanti altında ve egemenliği kesinleşmiş durumda.
Doğu Akdeniz'in birazda coğrafi oluşumundan bahsetmek isterim. Çünkü bütün bu kargaşaya sebep olan şey de tam olarak bununla alakalı. Akdeniz coğrafi zamanlar itibariyle 5.5 milyon yıl önce oluştu. Önceden Akdeniz, Ege, Marmara,Karadeniz ve hatta Anadolu yalnızca Tetis denizi olarak adlandırılan bir denizden ibaretti. Sürekli ve şiddetli şekilde gerçekleşen tektonik faaliyetler, önce Anadolu'dan başlayarak bugün gördüğümüz haritayı evriltti. Ama Akdeniz'in oluşumu tam olarak, Cebelitarık'ın tektonik faaliyetler ile kırılarak, deniz suyunun bugün Akdeniz'e akmasıyla oluştu. Ekvatora yakınlığı itibariyle buharlaşmanın ve tuzluluk oranın yüksek olduğu Akdeniz, o zamanlar sadece bir göldü. Su birikecek kadar güçlü akmıyordu çünkü denizle bağlantısı yoktu ve yer altı kaynakları besleyecek kadar güçlü değildi. Bu dönemlerde Akdeniz üzerinde ve özellikle son araştırmalara göre Doğu Akdeniz de o zamanların ilkel yaşam formları yaşıyordu. Yani bugün fosil yakıtların kaynağı olan canlılar o zaman o bölgelerde hüküm sürüyordu. Ta ki Cebelitarık, tektonik faaliyetler sonucu kırılıpta, deniz suyu içeri girene kadar. Su o kadar hızlı aktı ki, araştırmalar Cebelitarık'tan içeri giren suyun hızının neredeyse saat 300 km/h olduğunu söylüyor. Bunun sonucunda Akdeniz 2 yıl gibi coğrafi zamanlar açısından çok çok kısa bir sürede dolarak, neredeyse bugünkü haline geldi. İşte enerji kaynakları da yani Doğal gaz-Petrol yatakları da bu zamanlardan kalma ve son araştırmalar gösteriyor ki Doğu Akdeniz gerçekten çok ciddi bir enerji yatağı. Buraya kadar anlattıklarımız da yüzeysel geçmeye çalıştık ve konudan sapmadan tartışmaların kaynağının aslında 5.5 milyon yıl önceye kadar uzandığı anlatmak istedik. İşte enerji kaynakları tartışması da buradan gelmekte.
2000'li yılların başında ki araştırmalarla bu kaynaklar tüm dünya tarafından fark edildi. Ve başta İsrail, Mısır ve GKRY olmak üzere kıyıdaş devletler ve yanlıları petrol aramaya ve çıkarmaya başladılar. Tabi tüm bunlar olurken coğrafya üzerinde bazı güçlerin de bazı gizli planları ve oyunları da yürürlüğe girdi. Bu planlara değinmeden önce kıyıdaş devletlerden bahsetmek istiyorum.
Türkiye Doğu Akdeniz de kıyıdaş devlet olarak en büyük hakka sahip ülke, çünkü en büyük kıyı şeridine sahip. Diğer kıyıdaş devletler ise, Tunus, Libya, Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye, Kıbrıs, ve Yunanistan. Birleşmiş Milletler, 1982 yılında bir, Deniz Hukuku Sözleşmesi(BMDHS) oluşturmuştur. Burada ki amaç deniz de meydana gelecek olan bir kargaşayı önlemek diyebiliriz. Anlaşma ile devletlerin denizde ki hakları güvence altına alınmak istenmiş. Şimdi önemli nokta şu; her devlet söz sahibi olduğu bir kıta sahanlığına ve Münhasır Ekonomik Bölge'ye (MEB) sahip. Kıta sahanlığı, tanım olarak, "kıyı devletinin deniz altında ki doğal uzantısı" olarak tanımlanıyor. Tabi bu tanım yine BMDHS'ye göre. Kıta sahanlığı, kıyı şeridinin başlandığı yerden itibaren, 200 metre derinliğe kadar olan yere denir. Yani kıyı şeridinden çıkıp da, deniz seviyesinin 200 metre'ye ulaştığı yere kadar olan bölge "kıyı devletinin deniz altında ki doğal uzantısı" sayılmakta. Münhasır ekonomik bölge ise yine kıta sahanlığı kadar önemli bir kavram. BMDHS'ye göre; "bir devletin, deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgar enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip oluduğu deniz bölgeleri.". Kısa hesapla, kıyı şeridinden 200 deniz mili mesafe içindeki özel bölge. Devletler MEB ilan ettiği yerler de araştırmalar yapabiliyor, sondaj ve enerji çıkarma gibi işlemler de bulunabiliyor. MEB için önemli olan noktalardan birisi de şu; bir devlet MEB ilan etmek istediğinde, BMDHS'ye bağlı kalarak, Münhasır Ekonomik Bölgesini belirleyerek, BM'ye bildiriyor. Bunu bildirip yürürlüğe koyması için de, bütün kıyıdaş devletlerle bir araya gelerek, anlaşması gerekiyor. Yani hiç bir devlet tek başına, "ben MEB ilan ettim, bölgemde arama/kurtarma/sondaj vb. faaliyetlere izin vermiyor." diyemez. Kıyıdaş devletler ile anlaşması gerekiyor.
Kıta sahanlığı ile ilgili Türkiye'nin son yıllarda Yunanistan ile arasında yaşanan ciddi sorunlar var. Bunların başı, Türkiye'nin, Lozan ile Yunanistan'a bırakmamakta direndiği ve bırakmadığı, Ege ve Akdeniz de bulunan yerleşimin olmadığı ve bazı bakanlarımızın (!) değersiz kayalıklar olarak gördüğü, sayısız adalar. Bu adalar Lozan ile Türkiye de kalsa da, son yıllarda onlarca ada, haberimiz olmadan Yunanistan'a geçmiş. Bunları olaylar geçtikten sonra gazete ve çok çok nadir de olsa haberlerden görüyoruz. Önce devlet yetkililerinin haberi yok sansak da, aslında yetkililerin adaları, kaya parçasından ibaret görerek, insan yaşamının dahi olmadığı değersiz kaya parçalarını (!) Yunanistan'a bıraktığı ortaya çıkıyor. Ve bakan çıkıp, "üstünde yaşam dahi yoktu." diyerek kendini savunuyor. Yunanistan ise bu adalara her gün belediye verip, nüfus ekleyerek, adaları kendi kıta sahanlığına eklemeye ve Türkiyeyi dar bir alan bırakarak hapsetmeye çalışmaya devam ediyor. 12 mil sorunu, Ege ve Kardak gibi krizlere değinmeyi inanın çok çok isterdim fakat yazımı kısa ve basit anlatımla sunmak istediğimden şu anlık değinmiyorum. Belki başka bir yazıda oralara da değiniriz.
Şimdi asıl sorun, Akdeniz de petrolün ve doğal gazın bulunduğu keşfiyle başlıyor. Önce İsrail ve Mısır MEB ilan ederek aramaya giriyor ve ikisi de, birisi 800 milyar diğeri 900 milyar metreküp olarak, iki çok büyük havza keşfediyor ve bunları çıkarıyor. Bunu duyan GKRY, 2003'te önce Mısırla, sonra sırasıyla Lübnan ve İsrail ile MEB imzalayarak petrol aramaya girişiyor ve bunun akabinde, Doğu Akdeniz'i parselleyerek, başka KKTC'yi ve bizi yok sayarak buraları Total vb. yabancı şirketlere kiralayarak petrol aramaya başlıyor. Bu adeta Türkiye ve KKTC'nin egemenliğine direkt yoldan bir müdehaledir. Daha sonra geçte olsa Türkiye MEB ilan ederek, acele bir şekilde MEB ilan ettiği yerlerdeki parselleri ve Kıbrıs'ın bize ruhsat verdiği yerleri, TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı)'ya kiralayarak burada ki yerini alıyor. Ancak hemen devreye giren, başta Yunanistan, İsrail, Fransa, İngiltere, ABD ve türlü dış devletler, Türkiye'ye karşı çıkıyor ve bu yapılanın kurallara aykırı olduğunu beyan ediyor. GKRY'nin her daim arkasında olduklarını da açıkça belirterek her zaman olduğu gibi karşımızda yer alıyorlar. Bunlar olurken bir de Türkiye'nin girişimi olan petrol boru hattımızı boşa çıkarmak ve yatırımlarımızı batırmak isteyen ülkeler bir araya gelerek, 100 yıl önce gizli yaptıkları anlaşmaları, açık açık imzalayarak karşımız da durmaya devam ediyorlar. -bu da aslında epeyce uzun bir konu ve ayrı bir başlık altında incelenmesi gerekli, fakat böyle bir şeyin de olduğunu belirtmek amaçlı ekliyorum-. Türkiye tüm bunlar olurken, bir "Kıyâm" göstererek, Doğu Akdeniz'e gidiyor, ve ülkemizin şanlı bayrağını GKRY ile paylaşamadığımız parsellere bir bir giderek, vatan müdaafası'na oralarda Levend'lerimizin savunmasıyla devam ediyor. Doğu akdeniz de kesişen parselleri de altta görüyorsunuz;
Tüm bunlar olurken karşımızda yer alan devletler ortak tatbikatlar düzenleyerek bize açık yoldan tehdit gönderiyorlar. Türkiye yine geri atmayarak 2 çok büyük tatbikat düzenliyor ki bunlar şu ana kadar Türkiye'nin düzenlediği en büyük deniz tatbikatları. Sular asla durulmuyor ve durulacağa da benzemiyor. Türkiye bu saydığımız rakip devletler karşısında dik durmaya devam etmek zorundadır. Çünkü artık iş petrol-doğal gaz aramaktan çıkmış, bir bekâ meselesine dönüşmüştür. Ve Türkiye kendinin ve yavru vatanının haklarını, vatanın kara parçasından kilometrelerce uzakta bulunsa da, "burasıda vatan toprağıdır." diyerek savunmaya devam etmelidir.
Yukarıda da gördüğünüz gibi; biz zaten hukuka dayanarak, hakkımız olan yerler de arama yapıyoruz. Ve bunda, hukuki, askeri hiç bir engel görmüyor ve tanımıyoruz. Bu konuda da devletimizin ve milletimizin arkasındayız.
Şimdi sıra, küresel lobilerin Türkiye'yi hapsetmeyi planladığı MEB bölgesi ve Türkiye'nin tehditleri yok sayarak ilan ettiği MEB bölgesini açıklamakta. Yani hukuki olarak haklılık payımızın ne olduğunu sizlere anlatmakta.
Türkiye Doğu Akdeniz de en büyük kıyı şeridine sahip devlet olduğu için, doğal olarak en büyük MEB ve kıta sahanlığı hakkına sahip ülke. Fakat küresel güçler bunun böyle olmasını istememekte, ve Türkiye ve Türkleri olabildiğince sıcak bölgelerden uzak tutmaya çalışmakta.
Bu fotoğrafta gördüğünüz sınırlar, Türkiye'nin kıta sahanlığı ilan ettiği bölgeler. Toplamda 156614 kilometre kare. Solda gördüğünüz taralı alan ise aslında Türkiye'nin tam olarak hakkının olduğu bölge.
Bu fotoğrafta gördüğünüz siyah alanlar yukarıda belirttiğimiz, hakkımız olan yerler. Geride kalan sayı yerler KKTC'nin hakkı olan bölgeler. Kırmızı ve Turuncular ise, AB ve ABD başta olmak üzere, küresel güçlerin Türkiye'yi tutmak istedikleri, dışarı çıkarmak, nefes aldırmak bile istemedikleri bölge. Türkiye'nin siyah alanda ki MEB bölgesinin tam anlamıyla resmiyet kazanması için de Yunanistan, Libya, Tunus, Mısır, İsrail, Suriye ve Lübnan ile anlaşması gerek. Tam bu konular konuşulmaya başlandığı dönemde ise nedense önce Tunus'tan başlayarak, Libya, Mısır ve Suriye de çok büyük değişiklikler oldu. Türkiye'nin yanında olan hükümetler devrilerek yerlerine muhalifler getirildi ve Türkiye'nin MEB planları sekteye uğratıldığı sanıldı. Ama Türkiye son günler de Libya ile anlaşarak, MEB yolunda ki kutlu yürüyüşüne giden yolda çok büyük bir adım attı ve herkesin planını bozdu. Son günler de Libya ile ilgilide birçok şey yazılabilir ama bunu da başka bir yazıda paylaşsak daha iyi olacak.
Peki yırtına yırtına bahsettiğimiz bu Doğu Akdeniz olayının önemi ne ? Tüm küresel güçleri buraya bize karşı toplayan şey ne ? Tabi ki de petrol ve doğal gaz. Doğu Akdeniz havzasında çok ciddi oranda bir kaynak ile karşı karşıyayız ve Türkiye'nin bu kaynağı bulması an meselesi. Bu kaynağı bulmak işlemek bizim için o kadar önemli ki, bunu bulur ve işlersek küresel güçler arasına adımızı yazdırabileceğiz. Çünkü çıkacak duruma göre, tahmini, Türkiye'nin 2500-2600'lü yıllarına kadar yetecek doğal gaz ve petrol rezervi mevcut. Cari açığının en önemli etkeni ithalatta doğal gaz ve petrole dayanan bir ülke için bu keşif devrim niteliği olacak, çünkü Türkiyeyi yılda en az 50-60 milyar dolar civarı bir harcamadan kurtaracak. Ki bu sadece dışarıya vermeyeceğimiz para miktarı. Dışarıya satarsak bu parayı da her yıl hazineye koymamız kuvvetle muhtemel.
Bu yazımda her zaman olduğu gibi ülkemiz açısından çok çok önemli niteliği olan ve gerekli ilgiliyi gördüğüne inanmadığım "Doğu Akdeniz" mevzularını anlatmaya çalıştım. Benim için yorucu ve uzun soluklu bir yazı oldu. Elbette hata yaptığım yerler, yanlış bilgi verdiğim yerler olacaktır. Bunun içindir ki, alta kaynakçalarımı koyuyorum. Oradan sizde bu bilgilere ulaşabilir ve araştırabilirsiniz. Araştırmalıyız çünkü ülkemiz açısından çok ciddi önem taşıyan bir konu. Ülkemiz yetkililerini ve sevgili halkı, Kanal İstanbul vb. şu an ve için ve yakın gelecek için tartışmaya bile değer bulmadığım konuyu bırakarak, güzel enerjilerini bu konuya harcamalarına davet ediyorum..
"DENİZLERE HAKİM OLAN CİHANA HAKİM OLUR"
BARBAROS HAYRETTİN PAŞA
KAYNAKÇA;
Sorular ve cevaplar ile MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE KİTABI --->>> Sayın, Dr. Tümamiral Cihat Yaycı
https://www.youtube.com/watch?v=T7WNkatppxw ---->> Anadolu Ajans'ı belgeseli
https://www.youtube.com/watch?v=kGiP1lm-5qQ --->>> Ruhi Çenet'in videosu
https://www.youtube.com/watch?v=UuvPtnry_bw ---->> Cüney Özdemir'in röportajı
https://www.youtube.com/watch?v=xMg3Oa7ccj0 --->> Haluk Tatar'ın videosu
http://www.alnurceyhan.com/detay.php?id=83 --->> Akdenizin oluşumu
https://seyler.eksisozluk.com/yaklasik-6-milyon-yil-once-akdenizin-neredeyse-tamaminin-kurumasi --->> Akdenizin oluşumu
https://www.ntv.com.tr/video/dunya/dogu-akdenizde-ihtilafli-11-parsel-hakkinda-bilmeniz-gerekenler,NUHWfZ-fhkiZljYNiDWbLg
http://www.gercekhayat.com.tr/dunya/kibrisin-afroditi-israilin-leviathani-misirin-zohru/
https://tr.euronews.com/2018/11/27/yunanistan-12-mil-cikisi-ile-turkiye-nin-sinir-uclarina-dokunuyor-gorus
Kıta sahanlığı ile ilgili Türkiye'nin son yıllarda Yunanistan ile arasında yaşanan ciddi sorunlar var. Bunların başı, Türkiye'nin, Lozan ile Yunanistan'a bırakmamakta direndiği ve bırakmadığı, Ege ve Akdeniz de bulunan yerleşimin olmadığı ve bazı bakanlarımızın (!) değersiz kayalıklar olarak gördüğü, sayısız adalar. Bu adalar Lozan ile Türkiye de kalsa da, son yıllarda onlarca ada, haberimiz olmadan Yunanistan'a geçmiş. Bunları olaylar geçtikten sonra gazete ve çok çok nadir de olsa haberlerden görüyoruz. Önce devlet yetkililerinin haberi yok sansak da, aslında yetkililerin adaları, kaya parçasından ibaret görerek, insan yaşamının dahi olmadığı değersiz kaya parçalarını (!) Yunanistan'a bıraktığı ortaya çıkıyor. Ve bakan çıkıp, "üstünde yaşam dahi yoktu." diyerek kendini savunuyor. Yunanistan ise bu adalara her gün belediye verip, nüfus ekleyerek, adaları kendi kıta sahanlığına eklemeye ve Türkiyeyi dar bir alan bırakarak hapsetmeye çalışmaya devam ediyor. 12 mil sorunu, Ege ve Kardak gibi krizlere değinmeyi inanın çok çok isterdim fakat yazımı kısa ve basit anlatımla sunmak istediğimden şu anlık değinmiyorum. Belki başka bir yazıda oralara da değiniriz.
Şimdi asıl sorun, Akdeniz de petrolün ve doğal gazın bulunduğu keşfiyle başlıyor. Önce İsrail ve Mısır MEB ilan ederek aramaya giriyor ve ikisi de, birisi 800 milyar diğeri 900 milyar metreküp olarak, iki çok büyük havza keşfediyor ve bunları çıkarıyor. Bunu duyan GKRY, 2003'te önce Mısırla, sonra sırasıyla Lübnan ve İsrail ile MEB imzalayarak petrol aramaya girişiyor ve bunun akabinde, Doğu Akdeniz'i parselleyerek, başka KKTC'yi ve bizi yok sayarak buraları Total vb. yabancı şirketlere kiralayarak petrol aramaya başlıyor. Bu adeta Türkiye ve KKTC'nin egemenliğine direkt yoldan bir müdehaledir. Daha sonra geçte olsa Türkiye MEB ilan ederek, acele bir şekilde MEB ilan ettiği yerlerdeki parselleri ve Kıbrıs'ın bize ruhsat verdiği yerleri, TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı)'ya kiralayarak burada ki yerini alıyor. Ancak hemen devreye giren, başta Yunanistan, İsrail, Fransa, İngiltere, ABD ve türlü dış devletler, Türkiye'ye karşı çıkıyor ve bu yapılanın kurallara aykırı olduğunu beyan ediyor. GKRY'nin her daim arkasında olduklarını da açıkça belirterek her zaman olduğu gibi karşımızda yer alıyorlar. Bunlar olurken bir de Türkiye'nin girişimi olan petrol boru hattımızı boşa çıkarmak ve yatırımlarımızı batırmak isteyen ülkeler bir araya gelerek, 100 yıl önce gizli yaptıkları anlaşmaları, açık açık imzalayarak karşımız da durmaya devam ediyorlar. -bu da aslında epeyce uzun bir konu ve ayrı bir başlık altında incelenmesi gerekli, fakat böyle bir şeyin de olduğunu belirtmek amaçlı ekliyorum-. Türkiye tüm bunlar olurken, bir "Kıyâm" göstererek, Doğu Akdeniz'e gidiyor, ve ülkemizin şanlı bayrağını GKRY ile paylaşamadığımız parsellere bir bir giderek, vatan müdaafası'na oralarda Levend'lerimizin savunmasıyla devam ediyor. Doğu akdeniz de kesişen parselleri de altta görüyorsunuz;
Tüm bunlar olurken karşımızda yer alan devletler ortak tatbikatlar düzenleyerek bize açık yoldan tehdit gönderiyorlar. Türkiye yine geri atmayarak 2 çok büyük tatbikat düzenliyor ki bunlar şu ana kadar Türkiye'nin düzenlediği en büyük deniz tatbikatları. Sular asla durulmuyor ve durulacağa da benzemiyor. Türkiye bu saydığımız rakip devletler karşısında dik durmaya devam etmek zorundadır. Çünkü artık iş petrol-doğal gaz aramaktan çıkmış, bir bekâ meselesine dönüşmüştür. Ve Türkiye kendinin ve yavru vatanının haklarını, vatanın kara parçasından kilometrelerce uzakta bulunsa da, "burasıda vatan toprağıdır." diyerek savunmaya devam etmelidir.
Yukarıda da gördüğünüz gibi; biz zaten hukuka dayanarak, hakkımız olan yerler de arama yapıyoruz. Ve bunda, hukuki, askeri hiç bir engel görmüyor ve tanımıyoruz. Bu konuda da devletimizin ve milletimizin arkasındayız.
Şimdi sıra, küresel lobilerin Türkiye'yi hapsetmeyi planladığı MEB bölgesi ve Türkiye'nin tehditleri yok sayarak ilan ettiği MEB bölgesini açıklamakta. Yani hukuki olarak haklılık payımızın ne olduğunu sizlere anlatmakta.
Türkiye Doğu Akdeniz de en büyük kıyı şeridine sahip devlet olduğu için, doğal olarak en büyük MEB ve kıta sahanlığı hakkına sahip ülke. Fakat küresel güçler bunun böyle olmasını istememekte, ve Türkiye ve Türkleri olabildiğince sıcak bölgelerden uzak tutmaya çalışmakta.
Bu fotoğrafta gördüğünüz sınırlar, Türkiye'nin kıta sahanlığı ilan ettiği bölgeler. Toplamda 156614 kilometre kare. Solda gördüğünüz taralı alan ise aslında Türkiye'nin tam olarak hakkının olduğu bölge.
Bu fotoğrafta gördüğünüz siyah alanlar yukarıda belirttiğimiz, hakkımız olan yerler. Geride kalan sayı yerler KKTC'nin hakkı olan bölgeler. Kırmızı ve Turuncular ise, AB ve ABD başta olmak üzere, küresel güçlerin Türkiye'yi tutmak istedikleri, dışarı çıkarmak, nefes aldırmak bile istemedikleri bölge. Türkiye'nin siyah alanda ki MEB bölgesinin tam anlamıyla resmiyet kazanması için de Yunanistan, Libya, Tunus, Mısır, İsrail, Suriye ve Lübnan ile anlaşması gerek. Tam bu konular konuşulmaya başlandığı dönemde ise nedense önce Tunus'tan başlayarak, Libya, Mısır ve Suriye de çok büyük değişiklikler oldu. Türkiye'nin yanında olan hükümetler devrilerek yerlerine muhalifler getirildi ve Türkiye'nin MEB planları sekteye uğratıldığı sanıldı. Ama Türkiye son günler de Libya ile anlaşarak, MEB yolunda ki kutlu yürüyüşüne giden yolda çok büyük bir adım attı ve herkesin planını bozdu. Son günler de Libya ile ilgilide birçok şey yazılabilir ama bunu da başka bir yazıda paylaşsak daha iyi olacak.
Peki yırtına yırtına bahsettiğimiz bu Doğu Akdeniz olayının önemi ne ? Tüm küresel güçleri buraya bize karşı toplayan şey ne ? Tabi ki de petrol ve doğal gaz. Doğu Akdeniz havzasında çok ciddi oranda bir kaynak ile karşı karşıyayız ve Türkiye'nin bu kaynağı bulması an meselesi. Bu kaynağı bulmak işlemek bizim için o kadar önemli ki, bunu bulur ve işlersek küresel güçler arasına adımızı yazdırabileceğiz. Çünkü çıkacak duruma göre, tahmini, Türkiye'nin 2500-2600'lü yıllarına kadar yetecek doğal gaz ve petrol rezervi mevcut. Cari açığının en önemli etkeni ithalatta doğal gaz ve petrole dayanan bir ülke için bu keşif devrim niteliği olacak, çünkü Türkiyeyi yılda en az 50-60 milyar dolar civarı bir harcamadan kurtaracak. Ki bu sadece dışarıya vermeyeceğimiz para miktarı. Dışarıya satarsak bu parayı da her yıl hazineye koymamız kuvvetle muhtemel.
Bu yazımda her zaman olduğu gibi ülkemiz açısından çok çok önemli niteliği olan ve gerekli ilgiliyi gördüğüne inanmadığım "Doğu Akdeniz" mevzularını anlatmaya çalıştım. Benim için yorucu ve uzun soluklu bir yazı oldu. Elbette hata yaptığım yerler, yanlış bilgi verdiğim yerler olacaktır. Bunun içindir ki, alta kaynakçalarımı koyuyorum. Oradan sizde bu bilgilere ulaşabilir ve araştırabilirsiniz. Araştırmalıyız çünkü ülkemiz açısından çok ciddi önem taşıyan bir konu. Ülkemiz yetkililerini ve sevgili halkı, Kanal İstanbul vb. şu an ve için ve yakın gelecek için tartışmaya bile değer bulmadığım konuyu bırakarak, güzel enerjilerini bu konuya harcamalarına davet ediyorum..
"DENİZLERE HAKİM OLAN CİHANA HAKİM OLUR"
BARBAROS HAYRETTİN PAŞA
KAYNAKÇA;
Sorular ve cevaplar ile MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE KİTABI --->>> Sayın, Dr. Tümamiral Cihat Yaycı
https://www.youtube.com/watch?v=T7WNkatppxw ---->> Anadolu Ajans'ı belgeseli
https://www.youtube.com/watch?v=kGiP1lm-5qQ --->>> Ruhi Çenet'in videosu
https://www.youtube.com/watch?v=UuvPtnry_bw ---->> Cüney Özdemir'in röportajı
https://www.youtube.com/watch?v=xMg3Oa7ccj0 --->> Haluk Tatar'ın videosu
http://www.alnurceyhan.com/detay.php?id=83 --->> Akdenizin oluşumu
https://seyler.eksisozluk.com/yaklasik-6-milyon-yil-once-akdenizin-neredeyse-tamaminin-kurumasi --->> Akdenizin oluşumu
https://www.ntv.com.tr/video/dunya/dogu-akdenizde-ihtilafli-11-parsel-hakkinda-bilmeniz-gerekenler,NUHWfZ-fhkiZljYNiDWbLg
http://www.gercekhayat.com.tr/dunya/kibrisin-afroditi-israilin-leviathani-misirin-zohru/
https://tr.euronews.com/2018/11/27/yunanistan-12-mil-cikisi-ile-turkiye-nin-sinir-uclarina-dokunuyor-gorus
Yorumlar
Yorum Gönder