"Kafamda Bir Tuhaflık"
Türk edebiyatının belki de şuan yaşayan en büyük romancılarından Orhan Pamuk'un son eserlerindendir. 2014 yılında yayıma giren eser, 466 sayfadır. Orhan Pamuk'un okuduğum ilk kitabı "Kırmızı Saçlı Kadın" bu kitaba nazaran daha incedir. Ona göre daha kalın ve kısa durduğu için ilk önce göz korkutabilir. Fakat daha ilk andan itibaren olayların içine okuyucuyu sokarak sürükleyici bir roman olacağını ve 466 sayfalık bir serüvenin başladığı anlayabilirsiniz. Genel de akıcı olsa da, belli aralıklarla, Orhan Pamuk'un her romanın da gördüğüm ayrıntıya girme işi bu romanda da mevcut. Fakat sıkmadan ve abartmadan, romanın işleyişinden de uzaklaşmadan, ayrıntılara girerek, bize roman içinde farklı bilgiler ve hikayeler veriyor. Genel anlamda sıkılmadan ve sürükleyici bir şekilde okuduğum bu romanı bitirdiğim de, Orhan Pamuk saygısı benim nezdimde daha artmış ve okumadığım diğer tüm romanlarına olan merakımı haf safhaya çıkarmıştır. Ardın da hemen koşup Orhan Pamuk'un okuduğum 3. romanı olan "Masumiyet Müzesi" adlı esere başlayacak ve yaklaşık 6 günde de bu 500 sayfalık müthiş eseri okuyacaktım. Tabi o romana da başka bir yazımız da değineceğiz. Şu anda konumuz "Kafamda Bir Tuhaflık".
Kitabımız bozacı Mustafa Karataş ve oğlu Mevlut Karataş'ın, Anadolu'nun ücra bir köşesinden (Beyşehir) gelerek, İstanbul da seyyar boza ve bir müddet yoğurt satarak geçinme çabalarını anlatır. Belli bir müddet sonra ise konu tamamen Mevlut ve onun hayatı, geçim sıkıntıları, ruhsal ve çevresel sorunlarını konu alarak daha sürükleyici bir hal alır. Mevlut ana karakterimizdir ve hayatı boyunca sıkıntılar çekmiştir. Çekmiş diyoruz fakat sadece mutsuz olayların olduğunu sanmayın. Aynı zamanda bu kötü zamanlar da nasıl mutlu olunacağı ve hayattan nasıl zevk alınacağını en iyi "Mevlut" bilir. Kitap Mevlut'u anlatırken aynı zaman da dönem İstanbul'una ve dönemin siyasi, ekonomik ve birçok konusuna da ışık tutar. Genel olarak 70'ler ve 90'lar arasında geçen romanımız, o dönemde gerçekleşen ve halka etki eden hemen hemen her yerel ve evrensel problem ve olayları içinde barındırarak bize farklı bakış açısı sunar (tabii tarafsız gözle bakarak). Olaylar genel olarak Orhan Pamuk'un Duttepe ve Kültepe olarak adlandırdığı hayali ama tarihe göre bugünkü Seyrantepe dolaylarına geçtiğini söyleyebilirim. Gençlik heyecanlarından, askerlik anılarına, kız kaçırma olaylarından iş arama ve ekmek kazanma dertlerine birçok konu hakkında çok güzel hikayeler yazmış yazarımız. Ama ben daha olay hakkında bilgi verip de sizi eser hakkında daha fazla bilgilendirmek istemiyorum. Çünkü kendiniz alır da, büyük bir heyecanla başlarsanız, eminim ki daha fazla zevk ve tatmin duygusu hissedeceksiniz.
Kitaptan ziyade, birazda ben, kitapla ilgili fikirlerimi ayrıntılı şekilde anlatmak istiyorum; kitap genel olarak ilk andan itibaren sürükleyici diyebiliriz. Özellikle bazı bölümler sizi o kadar bağlıyor ki kalkıp yatmak bile istemiyorsunuz. Fakat bazı bölümlerde de Orhan Pamuk ayrıntılara girerek, okuyucuyu ayrıntıya boğuyor. Ama anlayışla bakmak lazım, çünkü yan karakter fazla olduğu ve her biri neredeyse olayın içinde olduğu için işlenmesi gerekmiş. Orhan Pamuk hiç birini atlamamış, yeri geldiğinde başlarından geçen olaylara kadar düşünerek yazmış ve okuyucunun herkesi sindirip anlamasını sağlamış. Elinde ki her karakteri özenle, sabırla ve güzel bir şekilde kullandığı ve olaylara gerektiğinde farklı yerlerden dahil ederek konuyu güzelleştirdiği kesin. Orhan Pamuk zaten kitaplarını sabırla yazan bir yazar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kitapta yaklaşık 8 yılda yazılmış (2008-2014) ve yayıma girmiş. Kitabın sonuna geldiğimde de Orhan Pamuk'un "Nobel Edebiyat Ödülü"'nü hak ettiğini ve büyük yazar olduğu bir kez daha anladım.
Yorumlar
Yorum Gönder